Selimiye Gerçeği

Kısa bir süre önce Selimiye Camii üzerinden bir fırtına koptu.
İddia şuydu:
Mimar Sinan’ın eşsiz eseri, restorasyon adı altında tahrip ediliyor.

Peki bir mimari dehasına karşı gerçekten bir kasıt ya da iş bilmezlik mi söz konusu?
Yoksa bu kubbenin altında gözden kaçırdığımız çok daha derin bir hikâye mi var?

Her şey “orijinal” kelimesinde düğümleniyor.
Bize Sinan’ın eseri diye sunulan bu bezeme aslında Sinan’dan asırlar sonra, Batı etkisiyle barok modasının hâkim olduğu Osmanlı’nın son devrinde yapıldı.

Peki Sinan’ın kendi üslubu nasıldı?
Eserlerine baktığımızda gördüğümüz şey; zarafet, sadelik ve mimariyle kusursuz bir ahenk.
Sinan, süslemeyi mimarinin önüne geçirmezdi.

Oysa mevcut bezeme, yapının ruhuna yabancı, dönemin barok modasını yansıtan yoğun bir anlayışa sahip.
Sinan için kubbe, sadece bir örtü değil, gök kubbenin bir temsilidir.
Onun sade tasarımları, kubbeye üç boyutlu bir derinlik hissi katıyordu.
Yoğun süslemeler ise bu hissi yok edip kubbeyi adeta iki boyutlu bir duvara çevirir.

Ve tabii ki ışık…
Sinan, ışığı bir yapı malzemesi gibi kullanırdı.
Sade ve beyaz yüzeyler ışığı caminin içine yansıtarak mekânı aydınlık ve ruhani kılarken, mevcut yoğun bezeme ışığı emerek mekânı boğar.

Peki, çok sonradan yapılmış olsa da bu tarihi bir katman değil mi?
Neden korunmuyor?

İşte tartışmanın en kritik noktası burası.
Eski bir koruma anlayışını temsil eden Venedik Tüzüğü, “Tüm dönemlere saygı duyulmalıdır.” der.
Bu iyi niyetli kural bazen bir şaheserin üzerindeki niteliksiz bir eki bile korumamız gerektiği gibi yanlış anlaşılabilir.

Fakat koruma bilimi Venedik Tüzüğü’nde durmadı.
Nara Özgünlük Belgesi bize şunu sordu:
Özgünlük sadece eski malzeme midir?
Yoksa yapının ruhu, anlamı ve tasarımcısının niyeti midir?

Selimiye’nin asıl özgünlüğü, Sinan’ın dehasının kattığı o eşsiz atmosferdir.
Burra Tüzüğü ise en can alıcı soruyu sormamızı sağladı:
Bu yapıyı neden koruyoruz?
Onu eşsiz kılan ne?

Selimiye için cevap belli: Mimar Sinan.
Modern koruma bilimi der ki, eğer sonradan eklenen bir katman, yapıyı asıl değerli kılan şeyi örtüyor ve zayıflatıyorsa, o katman kaldırılabilir.

Sonuç olarak Selimiye’de yaşanan bir “tarihi yok etme” eylemi değil, tam aksine bir “kurtarma operasyonudur.”
Amaç, Sinan’ın dehasını üzerine sonradan örtülmüş ve ruhuna aykırı bir perdeden kurtarıp yeniden gün yüzüne çıkarmaktır.

Bu, tarihe bir ihanet değil, mimari mirasımıza bir saygı duruşudur.